Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Roman İncelemesi

 Eser Hakkında

Peyami Safa’nın yazmış olduğu “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” adlı roman ilk olarak Cumhuriyet gazetesinde 7 Kasım 1929 ile10 Aralık 1929 tarihleri arasında tefrika edilerek yayınlanmıştır. Romanın ilk baskısı 1939 yılında yapılmıştır. Roman altı farklı yayınevi tarafından pek çok defa basılmış, iki defa da sinemaya uyarlanmıştır.

Romanın Özeti

Roman bir hastane tasviriyle başlar. Hastanenin koridorları, muayene odaları, kokusu ve hastalar ayrıntılı bir biçimde anlatılır.15 yaşındaki roman kahramanı, 8 yaşından beri çektiği diz ağrısından dolayı gittiği hastaneden bitkin bir biçimde ayrılır. Doktor kendisine tekrar ameliyat olabileceğini söyler, heyecansız bir hayat ve iyi beslenme tavsiyesinde bulunur. Muayene sonrasında biraz dolaştıktan sonra eve giden çocuk, annesine farklı açıklamalarda bulunur, durumunu gizler.

Bunu izleyen günlerde çocuk (anlatıcı), Erenköy’de oturan ve akrabaları olan Paşa’nın köşküne gider. Köşktekilerin ısrarı üzerine bir süre orada kalmaya razı olur. Paşa’nın Nüzhet adında bir kızı vardır. Çocuğun Nüshet’e karşı duygusal bir yakınlığı vardır. Çocuk, köşkte kaldığı süre içersinde güzel günler geçirir. Bu sıralarda Nüzhet’i Ragıp Bey adında 35 yaşlarında bir doktor ister. Bu evliliğe sadece Nüzhet’in annesi taraftardır.

Yengesi, çocuğun Nüzhet’e olan ilgisini anlar ve ondan uzak tutmak için çocuğun hastalığının bulaşıcı olduğu yalanını çıkarır. Yengesinin konuşmalarını duyan çocuk, çok üzülür ve hemen o gün köşkten ayrılmaya karar verir. Ancak sabah annesinin köşke gelmesi, onu bir süre daha köşkte kalmasına neden olur. Yenge, Ragıp Bey’i ve annesini akşam yemeğine davet eder. Yemekte birtakım tartışmalar yaşanır. Bunun sonucunda çocuk ile Paşa’nın araları açılır. Bu arada Nüzhet de annesinin telkinleriyle kendisine karşı oldukça değişik davranışlar sergilemeye başlar. Sonunda çocuk annesiyle birlikte köşkten ayrılır.

Çocuğun hastalığı daha kötü bir hal alır. Çocuk, o gece çektiği müthiş sızıdan dolayı uyuyamaz ve annesini uyandırıp dizine pansuman yaptırır. Ancak bunun hiçbir faydası olmaz ve sabah erkenden hastaneye giderler. Hastanede çocukla Doktor Mithat ilgilenir. Bu arada çocuğun hastalığının ağırlaştığının duyulması üzerine evleri akraba ve yakınlarıyla dolar.

Çocuk tekrar hastaneye gider ve operatörlerin kontrolünden geçer. Yapılan bütün muayeneler ameliyata edilmesinin şart olduğunu ortaya koymuştur. Dizdeki hastalığın aşırı ifrazatı nedeniyle bacağın bütünüyle kesilmesi ihtimali vardır. Alanında uzman başka bir operatör üç beş ameliyat sonunda bacağın iyileşme ihtimali olduğu sonucuna varır. Çocuk dokuzuncu hariciye koğuşunda yatmaya başlar. Uzun süre burada kalan çocuk, bunalım geçirmeye başlar.

Operatörlerin gösterdiği olağanüstü gayret ve özenli bakım sonucu çocuğun bacağı kesilmekten kurtulur. Bu arada çocuk, Paşa’nın felç olduğunu, son defa kendisini görmek istediğini, Ragıp Bey ile Nüzhet’in de evlenmek üzere olduklarını öğrenir. Yapılan tedaviden sonra çocuğun hastaneden çıkma zamanı gelmiştir.

Romanın tefrikasının son bölümünde Nüzhet tarafından Berlin’den gönderilen mektuplarla beraber, hasta çocuk tarafından cevap olarak kaleme alınan, ancak gönderilmeyen bir de mektup mevcuttur. Ancak tefrikadan kitaba geçilirken mektuplar çıkarılmıştır.

Romandaki Kişiler

“Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” olayların, duygu ve düşüncelerin kahramanın ağzından anlatıldığı bir “ben” romanıdır. Roman adı belirtilmeyen tek şahıs üzerine kurulmuştur. Nüzhet, Doktor Ragıp, Paşa gibi kişiler ikinci plandadır ve silik kalmıştır.

Hasta çocuk

Romanın başkişisi olan çocuğun isminden bahsedilmez. Çocuk 15 yaşındadır ve 8 yaşından beri dizindeki hastalıktan rahatsızdır. İki defa ameliyat olan çocuk üçüncü ameliyata hazırlanmaktadır. Dış görünüşünün kötü durumunu içinin derinliğiyle kapatmaya çalışır.

Romanda dikkat çeken bir başka durum da hasta çocuğun dış görünüşünün üzerinde pek durulmamasıdır. Duygu ve düşünceleri ayrıntılı bir biçimde anlatılan çocuğun dış görünüşüyle ilgili tasvirlere pek yer verilmez. Onunla ilgili bildiğimiz tek şey dizindeki rahatsızlıktır. Bununla birlikte onun keder, ölüm, yalnızlık gibi konulardaki düşüncelerine ayrıntılı olarak yer verilir.

Nüzhet

Nüzhet; neşe, sevinç, eğlence ve ferahlık anlamlarına gelir. Nüzhet’in karakteri de tamamıyla isminin anlamıyla benzerlik gösterir.

Nüzhet, ela gözlü ve kumral saçlıdır. Varlıklı bir ailenin 19 yaşındaki tek kızıdır. Bu nedenle şımartılmış ve hala çocukluktan kurtulamamıştır.

Doktor Ragıp Bey

Roman kahramanı çocuk, Doktor Ragıp Bey’i kendisine rakip gördüğü için onu dikkatlice incelemekte, görünüşünü ayrıntılı olarak anlatmaktadır.

Ragıp Bey’den “ Uzun boy. Seyrek, ince ve sarı saçlar. Etlerinin her parçası aynı pembelikte, sıhhatli bir baş. Daima gülmeye alışmış ve ciddi halinde bile gülümseyen bir ağız. Ameli ve harici bir zekanın daralttığı muzip, derinliksiz, kıvrak mavi gözler. İçinde –bana baktığı zaman- gurur, müsamaha, şevkat ve yukarıdan aşağıya inen bir takdir. Kenarları biraz yayvan enli bir İslav burnu. Az kımıldayan bir vücut, dik duruş, gözlerin sınırsız ve etkili bakışı. Mutedil bir zarafet. Bütün şahsiyette bir itidal, gayelere hendesi bir gidiş, sathi bir ahenk” diye bahsedilir.

Doktor Ragıp, dış görünüşünün yanında iç dünyası basit bir gençtir. Çocuk, Ragıp Bey’e hem hayranlık hem de kıskançlık duygularıyla bakar. Ancak onu eleştirmekten de çekinmez.

Paşa

Çocuğun uzaktan akrabası ve Nüzhet’in babasıdır. Altmış yaşını geçen Paşa, Erenköy’de bir köşkte oturur. Paşa, gençliğinde Paris’te bulunmuş olmasının da etkisiyle tam bir Paris hayranıdır. Paşa’nın en belirgin özelliklerinden biri de kızı Nüzhet’de de var olan kahkahalarıdır.

Romanın başında Paşa ile çocuğun arası çok iyidir. Çocuk köşkte kaldığı sıralarda Paşa’ya kitap okur. Paşa, çocuğun düşüncelerine önem verir. Romanın sonlarına doğru Paşa ile çocuğun arası bozulur.

Yenge

Paşa’nın karısıdır. Üzerinde fazla durulmayan kişilerden biridir. Romandaki en büyük etkinliği kızı Nüzhet’i Ragıp Bey ile evlendirmeye çalışmasıdır. Nüzhet ile çocuğun yakınlaşmasını engellemek için elinden geleni yapar. Yengesinin bu davranışları çocuğu çok etkiler ve köşkten ayrılma kararı vermesine neden olur.

Çocuğun Annesi

Romanda ön planda olmayan kişilerdendir. Çocuk annesinin kendine olan düşkünlüğünü bildiğinden ona hastalığından pek bahsetmek istemez.

Nurefşan

Köşkün hizmetçisidir. Nüzhet’in Ragıp Bey ile evleneceğini çocuğa ilk söyleyen odur. Nurefşan da tıpkı çocuk gibi Nüzhet’in Ragıp Bey ile evlenmesini istemez.

Doktor Mithat Bey

Hasta genç ile ilgilenen, tedavisi için elinden geleni yapan doktordur.

Mekân

Romanda olaylar üç ayrı mekânda meydana gelir. Bunlardan biri hastane, diğeri çocuğun kenar mahallelerinden birinde bulunan evi, bir diğeri de Erenköy’deki köşktür. Her üç mekân da çocuğun bakış açısından anlatılır. Bu anlatımda mekânlar çocuğun içinde bulunduğu psikolojik duruma göre anlam ve önem kazanır. Bu “izlenimci” bakış açısına göre; dış tasvirden çok çocuğun ruhsal durumu verilmek istenir.

Romanda ilk olarak hastane tasvir edilir. Daha sonra yaşadıkları mahalle ve yaşadıkları ev tasvir edilir. Paşa’nın Erenköy’deki köşkü ve çevresi, diğer iki mekâna göre farklı özellikler taşımaktadır. Hastane ile çocuğun yaşadığı çevrede hastalık, yoksulluk ve umutsuzluk varken, Erenköy refah, huzur ve güzelliğin beldesi durumundadır.

Zaman

Anlatılanlar 1915 yılında geçer. Çocuğun defterine kaydettiği “5 Teşrinievvel 1915” tarihinden bunu açıkça görüyoruz. 1915 yılı aynı zamanda Birinci Dünya Savaşının en acılı günleri olarak bilinir.

Romanın zaman tablosu, yapılan iki geriye dönüşle şekillenir. Kahramanın olayı yaşadığı anlar, kişisel geçmişi ve anlatma zamanı romanın zaman tablosunu oluşturur. Bu üç ayrı zaman diliminde ağırlık, olayların yaşandığı dönem üzerinde toplanmaktadır.

Romanda anlatılanların ne zaman yazıldığını, yani anlatma zamanını romanın son bölümünde geçen “aradan on iki sene geçti” sözünden çıkarabiliriz ki bu da 1927 yılına denk gelir.

Dil ve Anlatım

Roman, otobiyografik bir romandır. Bu nedenle romanda birinci kişi ağzından anlatım görülür. Romanın kahramanı 15 yaşında bir çocuktur. Kahraman anlatıcı olarak da adlandırabileceğimiz çocuk, eserde hem anlatıcı, hem de anlatılan konumundadır.

Roman altı bölümden oluşmaktadır ve hatıra defteri niteliğindedir. Yazar her bölüme bir başlık koymuştur. Olaylar genel olarak düz bir çizgide ilerlemekle beraber yer yer geriye dönüşler görülmektedir.

Romanda başarılı bir biçimde kullanılan “bilinç akışı” tekniği kahramanın ruhsal durumunu yansıtması bakımından önemli bir yere sahiptir.

Roman anlatım tekniklerine uygun olarak dil ve anlatım özelliklerine sahiptir. Romanın geneline yayılmış en önemli özelliklerinden biri de tasvirlerin ve zıtlıkların çok sık kullanılmasıdır. Yazar özellikle tasvirlere geniş yer vererek okuyucunun gözünde mekânların ve olayların daha iyi canlanmasını sağlar.

Romanın Konusu: Hasta bir çocuğun yaşadığı sıkıntılardır.

Genel Değerlendirme

Eser, “otobiyografik roman” türünün başarılı bir örneğidir. Romanda kullanılan anlatım teknikleri, dil, üslup ve biçim mükemmeliyeti eseri Türk romanları arasında farklı bir yere koyarken yazara da haklı bir şöhret sağlamıştır.

EN ÇOK OKUNAN YAYINLAR

Yağmur Şiiri İncelemesi

Çoban Çeşmesi Şiir İncelemesi

Kaldırımlar Şiir İncelemesi

Elli Kuruş Öykü İncelemesi

Otuz Beş Yaş Şiiri İncelemesi