Baki Gazel İncelemesi

Gazel

Nâm u nişâne kalmadı fasl-ı bahârdan
Düşdi çemende berg-i dıraht i’tibârdan

Eşcâr-ı bâğ hırka-i tecride girdiler

Bâd-ı hazân çemende el aldı çenârdan

Her yâneden ayağına altun akup gelür

Eşcâr-ı bâğ himmet umar cûy-bârdan

Sahn-ı çemende durma salınsun sabâyıla

Âzâdedür nihâl bugün berg ü bârdan

Bâkî çemende hayli perîşân imiş varak

Benzer ki bir şikâyeti var rûzgârdan

                                            Bâkî

Günümüz Türkçesiyle

Bahar mevsiminden ne bir ad ne de bir iz kaldı

Bahçede ağaç yaprakları düştü itibardan (gözden düştü)

Bahçenin ağaçları tecrit(soyutlanma) hırkasına büründüler

Sonbahar rüzgârı, bahçede el (yaprak) aldı çınardan

Her yandan ayağına altın (sarı yaprak) akıp gelir.

Bağın ağaçları himmet (yardım) umar ırmaktan

Bahçenin ortasında durmadan salınsın sabah rüzgârıyla

Fidan bu gün yaprak ve meyvelerden arınmıştır.

Baki, bahçede hayli perişan imiş yaprak

Benzer ki bir şikâyeti var rüzgârdan (zamandan)

Şiirin Biçim Yönünden İncelenmesi

Şiirin nazım birimi: beyittir.

Şiirin ölçüsü: aruz ölçüsüdür.

Kalıbı: “mef’ûlü / fâilâtü / mefâîlü / fâilün”dür.

Uyak şeması: “aa / ba / ca / da / ea” biçimindedir.

Şiirin Ahenk Unsurları (Uyak ve Redifler)

--- bahârdan

--- i’tibârdan
--- çenârdan
--- cûy-bârdan
--- bârdan
--- rûzgârdan    - dan redif;  - âr zengin uyak

Şiirin Anlam Yönünden İncelenmesi 

Açıklama – Yorum

Şiirde ilk bakışta bir sonbahar tasviri yapıldığı görülüyor. Buna göre ilkbahardan hiçbir iz kalmamış, yapraklar sarararak dallarından yere düşmüştür.

Nâm u nişâne kalmadı fasl-ı bahârdan

Düşdi çemende berg-i dıraht i’tibârdan

Bahar mevsiminden ne bir ad ne de bir iz kaldı

Bahçede ağaç yaprakları düştü itibardan (gözden düştü)

Ancak şiirde görünen anlamın dışında bir de anlatılmak istenen mecazi anlamlar da vardır. Buna göre şair, artık gençlik yıllarının geçtiğini, gördüğü itibardan hiçbir iz kalmadığını söylüyor. Bunu yaparken de tasavvufi terimlerden faydalanıyor. Bu açıdan bakıldığında dünyada itibar görmenin pek de önemli olmadığını ve olgunlaştığını dile getiriyor. Böylece yaşlanmanın hem olumlu hem de olumsuz yönlerine dikkat çekmiş oluyor.

Beyitte birbiriyle ilgili kelimelerin bir arada kullanıldığı “nam u nişane, fasl-ı bahar, çemen, itibar, berk-i dıraht kelimeleri arasında tenasüp sanatı görülüyor. Beyitte “çemen, sonbahar / dünya, yaşlılık” kelimeleri arasında leff ü neşr sanatı görülüyor.

Eşcâr-ı bâğ hırka-i tecride girdiler

Bâd-ı hazân çemende el aldı çenârdan

Bahçenin ağaçları tecrit(soyutlanma) hırkasına büründüler

Sonbahar rüzgârı, bahçede el (yaprak) aldı çınardan

Bağın (bahçenin) ağaçlarının tecrit hırkasını giymeleri ifadesinden yaprakların döküldüğü düşüncesi çıkarılabilir. Bu durumun tasavvufi ifadelerle anlatılması, insan ömrünün sonbaharı yani yaşlılık dönemi gelince insanı hayata bağlayan şeylerin gittikçe azalmasını anlatır. Bu durum tıpkı dervişlerin tecrit hırkası giyip dünya işlerinden çekilmesine benzetiliyor.

Beyitte geçen “el almak” sözüyle ise müritlerin şeyhten tekkeye girmek için izin ya da onay almalarına benzetiyor. Eğer şeyh öpülmesi için elini uzatırsa onay vermiş, uzatmazsa onay vermemiş oluyordu. Şair, sonbahar tasviri yaparken yaşlanmayı, daha doğrusu kendinin yaşlandığını anlatıyor, bunu yaparken de tasavvufi terimlerden faydalanıyor.

Beyitte geçen “eşcar-ı bağ (insan / mürid) sözünde istiare; bad-ı hazan (yaşlılık / mürid) sözünde istiare; “çemen (dünya ) kelimesinde istiare; “çenar (mürşit, şeyh) kelimesinde istiare; “el almak (şeyhten onay almak) sözünde istiare sanatı var. Beyitte geçen “Eşcar-ı bağ”, “hırka-i tecrit”, “bad-ı hazan”, “el almak” sözlerinde teşhis (kişileştirme) sanatı var. Aynı zamanda bu kelimeler arasında tenasüp sanatı ve leff ü neşr sanatları da var.

Her yâneden ayağına altun akup gelür

Eşcâr-ı bâğ himmet umar cûy-bârdan

Her yandan ayağına altın (sarı yaprak) akıp gelir.

Bağın ağaçları himmet (yardım) umar ırmaktan

İlk bakışta şairin bu beyitte sonbahar tasviri yaptığı görülüyor. Ağaçlardan kopan sarı yapraklar her yandan gelmekte ırmağın üzerinde adeta yüzmektedir. Şair, bu sarı yaprakları altına benzetiyor. Şairin yaprakları altına benzetmesi boşuna değildir. Şair artık yaşlanmış, eski parlak günleri geride kalmıştır. Yardıma muhtaç bir haldedir ve devlet büyüklerinden yardım ummaktadır. Beyit tasavvufi açıdan değerlendirildiğinde; müritlerin şeyhten himmet (manevi destek) ummasından esinlenerek söylenmiş olduğunu görülür. Çünkü müritler için en önemli şey şeyhlerinin göstereceği himmettir.

Beyitte geçen “Eşcar-ı bağ ve cuybar” sözlerinde istiare sanatı vardır.

Sahn-ı çemende durma salınsun sabâ ile

Âzâdedür nihâl bugün berg ü bârdan

Bahçenin ortasında durmadan salınsın sabah rüzgârıyla

Fidan bu gün yaprak ve meyvelerden arınmıştır.

Bu beyitte de şair, sonbahar tasvirine devam ediliyor. Bu mevsimde yaprak ve meyvelerini döken fidanlar sabah rüzgarıyla sağa sola sallanarak adeta salınmaktadır. Mecazi anlamda düşünürsek insanlar yaşlandıkça sorumlulukları ve gelecekle ilgili kaygılarından arınarak adeta rahat ve sorumsuz bir hayat sürmeye başlar. Tasavvufi anlamda ise dünya zevklerinden ve sorumluluklarından arınarak tecride giren dervişler sallanarak Allah aşkını daha derinden yaşar.

Bu beyitte “sahn-ı çemen, nihâl, berk ü bar ve azade” kelimeleri arasında tenasüp; yine “nihâl ve berk ü bar” kelimelerinde istiare sanatı vardır.

Bâkî çemende hayli perîşân imiş varak

Benzer ki bir şikâyeti var rûzgârdan

Baki, bahçede hayli perişan imiş yaprak

Benzer ki bir şikâyeti var rüzgârdan (zamandan)

Baki. son beyitte kendinden bahsediyor. Sonbaharla yaşlılığı arasında bir bağ kuruyor. Rüzgar nasıl ki ağaçlardaki yaprakları koparıp sürüklüyorsa zaman da insan hayatından çok şey alıp götürüyor ve insan yaşlanınca çaresiz ve yardıma muhtaç bir hale geliyor. Şair, her ne kadar dünya malında gözü olmadığını söylese de devlet büyüklerinden yardım beklediğini vurguluyor.

Beyitte geçen “çemen, perişan, varak, rüzgar” kelimeleri arasında tenasüp sanatı vardır. Aynı zamanda “varak” (yaprak) kelimesinde teşhis sanatı vardır.

Beyitte “rüzgar” sözcüğü hem yel (yakın anlam) hem de zaman (uzak anlam) anlamlarında kullanılmıştır. Böylece yakın anlam söylenerek (yel), uzak anlam (zaman) kastedilmiştir, tevriye sanatı vardır.

Şiirin teması: sonbahardır. Ancak şair sonbahar tasviri yaparken insanın yaşlılık dönemlerini ve yaşlılıkta yaşanan zorlukları da anlatmıştır.

Dil ve Anlatım

Baki’nin bu gazeli dönemindeki diğer şiirlere göre daha sade ve anlaşılır bir Türkçeyle yazılmıştır. Halk deyişlerinden ve tasavvufi terimlerden bolca yararlanmıştır. Söz sanatları ustalıkla kullanmış duygu ve düşünceler içten ve lirik bir anlatımla dile getirilmiştir.

Şair Hakkında – Baki

Asıl adı Mahmud Abdülkadir olan Baki,1526 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Fatih Camii müezzinlerinden Mehmet Efendi’dir. Baki küçüklüğünden itibaren dini ve ilmi bir çevrede yetişmiş, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında camilerde kandil ve mum yakıp söndürme işlerini yapmıştır.

Fakir bir ailenin çocuğu olan Baki, imam ve müezzinleri dinleyerek büyüdü. Bu vaizlerin etkisiyle medreseye gitmeye başlayan Baki, kendini oldukça zengin bir şiir ve edebiyat çevresinde buldu.

On sekiz yaşına geldiğinde şiir yazmaya başlayan Baki, bu alanda tanınmaya kararlıydı. Bu nedenle eski divan şairlerine nazireler yazdı. Yazdığı şiirleri genç şairlere şiir dersi veren Zati’ye gösterdi. Zati, bu şiirleri görünce Baki’nin yazdığına inanamadı ve o günden sonra kendisine her türlü desteği verdi.

Baki’nin ünü hocası Karamanlı Mehmet Efendi için yazdığı “sünbül” redifli şiir ile iyice arttı. Baki, bir taraftan medresedeki derslerine devam ederken diğer taraftan yapımı devam eden külliyede bina emiri olarak çalıştı. Üç yıldan fazla süren bu süreçte Kanuni Sultan Süleyman’a üç kaside sundu.

1556 yılında Halep’e gitti. 1560 yılında İstanbul’a döndü. Sadrazam Semiz Ali Paşa’ya kasideler sunarak gözüne girmeyi başardı. Müderris oldu. Bu sıralarda Kanuni’nin şiirlerine nazireler yazıp, kasideler sundu. Baki, Kanuni ile iyi ilişkiler kurdu, hatta cariyelerinden Tûti hanımla evlenerek onunla ömür boyu evli kaldı.

1556’da tahta çıkan II. Selim’e hemen bir cülûsiye (tahta çıkan padişahlara sunulan kaside) sunduysa da umduğunu bulamadığı gibi müderrislikten de oldu. İki yıl boş durduktan sonra yeniden Mahmut Paşa ve Eyüp medreselerine müderris olarak atandı. Sokullu’nun da gözüne girmeyi başaran Baki Şeyhülislam olmak istiyordu. Mekke, Medine ve İstanbul kadılıklarında bulundu. Anadolu kadıaskerliğine yükseldi. 1598’de istifa ederek istirahata çekildi.

Refah düzeyi yüksek sakin ve huzurlu bir hayat yaşayan Baki, çok istemesine rağmen Şeyhülislam olmayı başaramadı. Hayatı boyunca çeşitli mevkilerde devlet hizmetinde bulundu. 1599 yılında İstanbul’da hayata gözlerini yumdu.

Baki, saraya yakın olmuş, özellikle Sultan Süleyman ile yakın ilişkiler kurmuş, ondan iltifat görmüş, II. Selim ve III. Murat zamanlarında hem saraydan hem de halktan büyük bir itibar görmüştür. Yaşarken “Sultanüş’şuara” (Şairler Sultanı) unvanı almış nadir şairlerdendir.

Baki, çok sayıda kaside yazmış olmasına rağmen her şeyden önce bir gazel şairidir. Şiirlerinde din dışı konuları işlemiştir. Aşk, yaşama zevki, doğa şiirlerinde işlediği başlıca konulardır. Tasavvufu konu alan şiirler yazmasa da bazı şiirlerinde tasavvufun etkisi açıkça görülür.

Devrinde şöhreti ve eserleri Anadolu ve Rumeli’yi aşarak Azerbaycan, İran, Hicaz ve Hindistan’a kadar ulaşmıştır.

Kaside ve gazellerindeki güçlü ifadesi, canlı dili, edebi sanatları kullanmadaki ustalığıyla klasik bir divan şairi olmasına rağmen kendinden önce gelen şairleri aşmayı bilmiştir. Baki, şiirde uyguladığı her konuda öncekilerden güçlü ve öncekilere benzemeyen bir özgünlüğe sahipti. Onun şiirlerinde teknik hatalara, aruz kusurlarına, anlam bozukluklarına pek rastlanmaz.

Baki, İstanbul şivesini şiirimize sokmuş, halk arasında kullanılan deyimleri, söyleyişleri, atasözleri ve deyimleri kullanmaya özen göstermiştir. Dili kullanmada oldukça yeteneklidir. Onun şiirlerinde ahenk, hece, kelime ve dizeler adeta bir mimar titizliğiyle oluşturulmuştur. Şiirlerinde en küçük sesten dizeye kadar mükemmel bir uyum görülür.

Topluma ait durumları aktarırken, doğadan örnekler vererek anlatmak istediği her şeyi mükemmel bir şekilde hissettirir. Baki’nin şiirlerinde doğa ve gül motifi önemli bir yer tutar. Şiirlerinde geçen “bağ, çınar, gül, bülbül, ırmak, fidan, ağaç, yaprak vb.” insanları ve insan davranışlarını temsil etmektedir. Onun şiirlerinde soyut duyguların somutlaştırılması başarıyla gerçekleşir. İnsandan doğaya, doğadan insana yaptığı aktarmalar oldukça ilgi çekicidir.

Eserleri

Divân
Fazâ’ilü’l-Cihad
Fazâil’i-Mekke
Hadis-i Erbain Tercümesi
Maâlimü’l-yakîn fî sîreti seyyidü’l-mürselîn

EN ÇOK OKUNAN YAYINLAR

Yağmur Şiiri İncelemesi

Çoban Çeşmesi Şiir İncelemesi

Kaldırımlar Şiir İncelemesi

Otuz Beş Yaş Şiiri İncelemesi

Elli Kuruş Öykü İncelemesi