Fuzuli Gazel İncelemesi

Gazel

Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı

Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı

Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd ider ihsân

Niçin kılmaz bana dermân beni bîmâr sanmaz mı

Gamım pinhân tutardım ben dediler yâre kıl rûşen

Desem ol bîvefâ bilmen inanır mı inanmaz mı

Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım

Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı

Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlı akar su

Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

Değildim ben sana mâil sen etdin aklımı zâil

Bana ta’n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı

Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır

Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
                                                  Fuzûlî

Günümüz Türkçesiyle

Beni canımdan usandırdı, sevgili cefa yapmaktan usanmaz mı?
Gökler yandı ahımdın, dilek mumum yanmaz mı?

Canan (sevgili) bütün hastalarının (âşıklarının) derdine çare (ilaç) bulur.

Niçin benim derdime çare bulmaz, beni hasta (âşık) sanmaz mı?

Ben derdimi gizli tutuyordum, dediler sevgiliye belli et.

Söylesem o vefasız bilmem inanır mı, inanmaz mı?

Ayrılık gecesi canım yanar, gözümden kanlı yaşlar dökülür.

Haykırışlarım halkı uyarır (uyandırır), kara bahtım (talih) uyanmaz mı?

Gül yanağına karşı gözümden kanlı yaşlar akar.

Sevgilim, gül mevsimidir (ilkbahar) bu, akarsular bulanmaz mı?

Ben sana meyilli (düşkün) değildim, sen aklımı başımdan aldın.

Beni ayıplayan gafil (ilerisini düşünemeyen), seni görünce (güzelliğin karşısında) utanmaz mı?

Fuzuli çılgın bir rinddir (âşıktır), her zaman halka rezil olmuştur.

Sorun ki bu nasıl sevdadır, bu sevdadan usanmaz mı?

Şiirin Biçim Yönünden İncelenmesi

Nazım birimi: beyittir.

Şiirin ölçüsü: aruz ölçüsüdür.

Kalıbı: “me fâ î lün / me fâ î lün /me fâ î lün / me fâ î lün” dür.

Uyak şeması: “aa / ba / ca / da / ea / fa /ga” biçimindedir.

Şiirdeki Ahenk Unsurları 

Uyak ve Redifler

---usanmaz mı

---yanmaz mı
---sanmaz mı
---inanmaz mı
---uyanmaz mı
 ---bulanmaz mı
---utanmaz mı
---usanmaz mı     “-maz mı” redif; “-an” tam uyak

Fuzuli’nin bu gazeli aynı zamanda “musammad gazel” özellikleri de göstermektedir. Bu da dize ortalarında bir iç uyak olduğunu gösterir. Buna göre gazel ahenk unsurları açısından şöyle de incelenebilir:

Beni candan usandırdı            ---a

cefâdan yâr usanmaz mı        ---b
Felekler yandı âhımdan          ---c
murâdım şem’i yanmaz mı    ---b   -maz mı” redif; “-an” tam uyak

Kamu bîmârına cânân           ---d

devâ-yı derd ider ihsân          ---d
Niçin kılmaz bana dermân     ---d   -ân” zengin uyak
beni bîmâr sanmaz mı           ---b

Gamım pinhân tutardım ben   ---e

dediler yâre kıl rûşen              ---e
Desem ol bîvefâ bilmen          ---e  -en” tam uyak
inanır mı inanmaz mı             ---b

Şeb-i hicrân yanar cânım       ---f

döker kan çeşm-i giryânım     ---f
Uyarır halkı efgânım              ---f “-ım” redif; “-ân” zengin uyak
kara bahtım uyanmaz mı       ---b

Gül-i ruhsârına karşu            ---g

gözümden kanlı akar su        ---g
Habîbim fasl-ı güldür bu      ---g   -u” yarım uyak
akar sular bulanmaz mı        ---b

Değildim ben sana mâil        ---h

sen etdin aklımı zâil             ---h
Ban ta’n eyleyen gâfil           ---h “-il” tam uyak
seni görgeç utanmaz mı       ---b

Fuzûlî rind-i şeydâdır           ---ı

hemîşe halka rüsvâdır           ---ı
Sorun kim bu ne sevdâdır     ---ı “-dır” redif; “” tam uyak
bu sevdâdan usanmaz mı      ---b “-maz mı” redif; “-an” tam uyak

Ayrıca aliterasyon (ünsüz seslerin “d,b,m gibi” sık kullanılmasıyla elde edilen ahenk) ve asonanslarla (ünlü seslerin “e, a gibi” sık kullanılmasıyla elde edilen ahenk) ahenk kuvvetlendirilmiştir.

Şiirin Anlam Yönünden İncelenmesi 

Açıklama – Yorum 

Şair, bu şiirinde sevgiliye duyduğu platonik aşkı anlatmaktadır. Şiiri anlayabilmek için önce platonik aşkın ne olduğunu anlamak gerekir. Bu aşk ne Nedim’deki gibi arzuya dayanan maddi bir aşktır, ne de Yunus Emre’deki gibi ilahi bir aşktır. Fuzuli’nin aşkı bir kadına duyulan ilahi bir aşk olarak tanımlanabilir. Şair, aşkı için ne kadar çok acı çekerse o kadar hoşnut kalır. Acı büyüdükçe aşk da büyür. Şair, bu nedenle acılarının daha da artmasını ister.

Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı

Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı

Beni canımdan usandırdı, sevgili cefa yapmaktan bıkmaz mı?

Gökler yandı âhımdan, dilek mumum yanmaz mı?

Şair, sevgilinin eziyetlerinden dolayı canından usanmış, ancak sevgili eziyet etmekten bıkmamıştır. Sevgilinin eziyet etmesi şaire yüz vermemesinden kaynaklanır. Sevgilinin bu ilgisizliği şaire acı vermektedir. Şair, bu durumu feleklerin âhından yanmasıyla anlatmaya çalışır. Sabahlara kadar uyuyamadığını, sevgili için gözyaşı döktüğünü bu nedenle gözlerinin kıpkırmızı olduğunu dile getirir. Gökyüzünün doğal olarak sabaha karşı kızıl bir renk almasını güzel bir nedene bağlayarak ah çekmesinden gökyüzünün tutuştuğunu söyler. Ancak şairin gökyüzünü tutuşturan feryatları sevgiliye kavuşmasına yetmez.

Bu beyitte “usanmak” kelimesinde tekrir (tekrar) sanatı; soru anlamı taşıyan “usanmaz mı?” “yanmaz mı?” kelimelerinde istifham sanatı; “gökler yandı âhımdan” sözünde mübalağa ve hüsn-i talil; “dilek mumu” tamlamasında telmih(eski bir geleneğin anımsatılması); “yanmak” ve “yanmamak” kelimeleri arasında tezat sanatı vardır.

Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd ider ihsân

Niçin kılmaz bana dermân beni bîmâr sanmaz mı

Canan (sevgili) bütün hastalarının derdine çare (ilaç) bulur.

Niçin benim derdime çare bulmaz, beni hasta sanmaz mı?

Şair, kendini ve sevgilinin aşıklarını hasta olarak görüyor. Sevgili bütün aşıklarıyla ilgilenmekte, adeta onların derdine deva olmaktadır. Ancak bu ilgisini şairden esirgemektedir. Şair bu durumdan hiç memnun değildir. Acaba sevgili şairin aşkına inanmamakta mıdır?

Beyitte “bimar (hasta), dert, deva, derman kelimeleri arasında tenasüp sanatı;  “bimar” (hasta – âşık)  kelimesinde istiare sanatı; “niçin kılmaz bana derman” sözünde istifham sanatı vardır.

Gamım pinhân tutardım ben dediler yâre kıl rûşen

Desem ol bîvefâ bilmen inanır mı inanmaz mı

Ben derdimi gizli tutuyordum, dediler sevgiliye belli et.

Söylesem o vefasız bilmem inanır mı, inanmaz mı?

Şair, aşkını gizli tutuyor ve sevgiliyi içten içe seviyor. Şairin acı çektiğini gören dostları ona sevgiliye aşkını belli etmesini öneriyor. Ancak şair, sevgilinin aşkına inanmayacağından korkuyor. Çünkü sevgili şaire karşı ilgisizdir. Eğer sevgili onun aşkına inanmazsa şair, daha da perişan olacaktır.

Beyitte “pinhan” ve “ruşen” kelimeleri arsında tezat (zıtlık) sanatı, “inanır mı inanmaz mı” sözünde istifham sanatı; “bi-vefa” sözünde sevgili kastedildiği için mecaz sanatı; “gam, pinhan, ruşen, bi-vefa” kelimeleri arasında tenasüp sanatı vardır.

Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım

Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı

Ayrılık gecesi canım yanar, gözümden kanlı yaşlar dökülür.

Haykırışlarım halkı uyarır (uyandırır), kara bahtım (talih) uyanmaz mı?

Şair sevgiliye kavuşamadığı için bütün gece gözyaşı döker. Feryatları herkes tarafından duyulur. Ancak haykırışları ne sevgili ne de kara bahtı tarafından duyulur. Şair, kara bahtını uyandırmayı bir türlü başaramaz.

Bu beyitte “kara bahtım uyanmaz mı” sözünde tecahül-i arif (bilip de bilmezlikten gelme) ve istifham sanatları; “gözünden kanlı yaşlar dökülür” sözünde mübalağa (abartma) sanatı vardır.

Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlı akar su

Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

Gül yanağına karşı gözümden kanlı yaşlar dökülür.

Sevgilim, gül mevsimidir (ilkbahar) bu, akarsular bulanmaz mı?

Kışın dağların tepesinde biriken kar, ilkbahar gelince eriyerek bulanık bir şekilde gül bahçelerine doğru akar. Şair, bu durumdan esinlenerek sevgili için döktüğü yaşlardan gözlerinin kıpkırmızı olmasını güzel bir sebebe bağlıyor.

Bu beyitte şair gözünden kanlı yaşlar akmasını doğal bir olaya yani gül mevsiminde suların bulanık akmasına bağlıyor hüsn-i talil sanatı; gül yanak sözünde teşbih-i beliğ (sadece benzeyen ve benzetilenin olduğu benzetme); “bulanmaz mı” sözünde tecahül-i arif ve istifham; kanlı yaşlar kelimesinde mübalağa sanatı var.

Değildim ben sana mâil sen etdin aklımı zâil

Bana ta’n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı

Ben sana meyilli (düşkün) değildim, sen aklımı başımdan aldın.

Beni ayıplayan gafil (ilerisini düşünemeyen), seni görünce (güzelliğin karşısında) utanmaz mı?

Şair, âşık olmasına sevgilinin güzelliği, hal ve tavırlarının neden olduğunu söylüyor. Sevgilinin tavırları şairin aklını başından almış, kavuşamamanın verdiği acı perişan duruma düşürmüştür. Bazı kişiler şairin bu durumunu ayıplamaktadır. Şair, bu kişilerin sevgiliyi görünce güzelliği karşısında dillerinin tutulacağını ve söylediklerine pişman olacaklarını düşünüyor.

Bu beyitte “gafil, ta’n eyleyen, görgeç, utanmak” kelimeleri arasında tenasüp; “utanmaz mı” sözünde tecahül-i arif ve istifham sanatları vardır.

Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır

Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı

Fuzuli çılgın bir rinddir (âşıktır), her zaman halka rezil olmuştur.

Sorun ki bu nasıl sevdadır, bu sevdadan usanmaz mı?

Şair, aşkından dolayı bu dünyayla ilişkisini kesmiş, sadece sevgiliyi düşünür olmuştur. Bu nedenle kendini rindlere benzetmektedir. Rintler dünya malına, makama, kılık kıyafete önem vermeyen gönül erleridir. Şair, bu durumda halkın diline düştüğünü ve rezil olduğunu düşünüyor ancak bu sevdadan da vazgeçmiyor.

Fuzuli bu beyitte kendini rinde benzetiyor teşbih sanatı; “bu sevdadan usanmaz mı” sözünde tecahül-i arif ve istifham sanatları vardır.

Şiirin teması: aşk acısıdır. Şairin aşkı, ne Allah aşkı ne de maddi aşktır; sevgiliye duyulan ilahi aşk yani “platonik aşk”tır.

Dil ve Anlatım

Fuzuli bu şiirini Azeri lehçesiyle yazmıştır. Dili, dönemindeki divan şairlerine göre daha sade ve anlaşılır bir Türkçedir. Halk deyişlerinden bolca yararlanmıştır. Söz sanatlarını ustalıkla kullanmış duygu ve düşüncelerini içten ve lirik bir anlatımla dile getirmiştir.

Şair Hakkında – Fuzuli

Kesin olmamakla birlikte 1483-1490 yılları arasında Hille’de doğduğu sanılmaktadır. Asıl adının Mehmet, babasının ise Süleyman olduğu gerek Farsça “Divan”ında gerekse “Hadikatü’s Süeda” adlı eserinde doğrulanmaktadır. Yine aynı eserde şair, ana dilinin Türkçe olduğunu belirtir. Çocukluğu ve gençliği nerede geçmiştir, kimlerden ders almıştır bilinmiyor. Ancak yapıtlarındaki felsefe, din ve tıpla ilgili bilgilerden iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır.

Şah İsmail’in 1508’de Bağdat’ı fethetmesinden sonra Bağdat’ta bulunduğu, “Beng ü Bade” isimli eserinden anlaşılıyor. Ayrıca bir kasidesinden Bağdat’ta Safevi Valisi İbrahim Han tarafından korunduğu, İbrahim Han ölünce (1527) Hille’ye çekilmiş anlaşılmaktadır.

Kanuni Sultan Süleyman Bağdat’ı fethedince bir kasidesini padişaha sunmuş, ayrıca ileri gelen devlet adamları için başka kasideler de yazmıştır. Kendisine dokuz akçelik bir gelir bağlanmış ancak Fuzuli bu parayı alamamış ve bu durumunu anlatan ünlü “Şikâyetname”yi yazmıştır.

Bütün yaşamı Hille, Kerbela ve Bağdat çevresinde geçmiştir. Geçim sıkıntısı çektiği ve yaşantısının zorluklar içinde geçtiği kendisinin verdiği bilgilerden anlaşılmaktadır.

Hayali ve Taşlıcalı Yahya ile tanışmış onlarla dost olmuştur. Üç şair de birbirine nazireler yazmıştır.

Hangi tarihte öldüğü kesin bilinmemekle birlikte Irak’ta bir veba salgınında 1556 (hicri 963) yılında öldüğü sanılmaktadır. Günümüzde Kerbelâ’da bir türbesi bulunmaktadır.

Fuzuli, Türk edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük şairlerinden biridir. Şair, duygu ve düşüncelerini çok içten ve lirik bir ifadeyle dile getirmiş, kendisinden sonra gelen bütün divan şairlerini etkilemiştir.

Fuzuli, şiiri sadece kalbe ait bir macera olarak kabul eder ve ıstırabı bir şair için yaşanacak tek iklim olarak görür. Onda her şey kendiliğinden benliğinin etrafında toplanır ve oradan hareketle şairin iç dünyasını yakalar. Lirizmini besleyen acı ona zevk verir. Onun şiiri tasavvufla beslenir. Sıkıntı, acı, ayrılık, yoksulluk, gözyaşı ve dünya nimetlerinden sıyrılma düşüncesine yalnızlık duygusu da eklenir.

Fuzuli, diğer büyük şairler gibi İstanbul’da sarayda değil toplumsal kargaşanın sürüp gittiği, ekonomik bir çöküntünün egemen olduğu Irak’ta, Hüseyin’in anısının sürdüğü topraklarda yaşamıştır. Mersiyelerindeki acı ve yakınmanın, kasidelerinde övgünün tasavvufla beslenmesinin nedeni budur.

Öğrenimi hakkında kesin bir bilgi olmayıp eserlerinden İslami ilimler ve dil alanında çok iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır. Bazı şiirlerinden astronomi bilgisinin de iyi olduğu anlaşılmaktadır. Türkçe Divan’ının önsözünde “bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir” demektedir.

Fuzuli’nin Türkçe, Farsça ve Arapça “Divan”larından bu dilleri iyi bildiği anlaşılmaktadır. Türkçe “Divan”ındaki şiirlerini Azeri lehçesiyle yazmıştır. Eserlerinde kullandığı dil dönemindeki divan şairlerine göre daha sade ve daha anlaşılır bir Türkçedir. Halk deyişlerinden bolca yaralanmıştır.

Tasavvufi aşk, ehlibeyte duyulan özlem, ayrılık acısı şiirlerinin başlıca konularıdır.

Eserleri

Türkçe manzum eserleri
Divan
Beng ü Bade
Leyla ile Mecnun (Dâstan-ı Leylî vü Mecnûn)
Risâle-i Muammeyât
Kırk Hadis
Su Kasidesi
Hazreti Ali Divanı
Şikâyetname
Türkçe mensur eserleri
Hadkatü’s-Süedâ
Mektuplar (Mektubat)
Farsça manzum eserleri
Divan
Enis’ül-Kalb
Hefl Cam (Sâkinâme)
Resâle-e Muammeyât
Sehhat u Ma’ruz
Farsça mensur eserleri
Rind ü Zahid
Risale-i Muamma
Arapça eserleri
Divan (manzum)
Matlau’l-itikat (mensur)

EN ÇOK OKUNAN YAYINLAR

Yağmur Şiiri İncelemesi

Çoban Çeşmesi Şiir İncelemesi

Kaldırımlar Şiir İncelemesi

Elli Kuruş Öykü İncelemesi

Otuz Beş Yaş Şiiri İncelemesi