Bingöl Çobanları Şiiri İncelemesi


Bingöl Çobanları

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum,
Bu dağların eskiden âşinasıdır soyum,
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,
Her gün aynı pınardan doldurup testimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla;
Kırlarda buluşuruz kızımız, karımızla.

Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni,

Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı.
Her adım uyandırır acı bir hatırayı:

Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burada;

Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam,
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda.
‘Suna’mın başka köye gelin gittiği akşam.
Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.
- Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,
diye hıçkırır kaval;
Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun,
Daima eğeceksin başkalarına boyun.
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı;
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an.
Mademki kara bahtın adını koydu çoban!

… Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,

Çıngırak seslerinin dağlara değdiğinden
Anlattı, uzun uzun
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla.
Karıştım o gün bugün, bu zavallı çobanla
Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına,
      Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına.

                     Kemalettin Kâmi Kamu

Şiirin Biçim Yönünden İncelenmesi

Nazım biçimi: serbest nazımdır

Nazım birimi: benttir (dört bent)

Ölçüsü: 14’lü hece ölçüsüdür (2 dize 7’lik)

Uyak şeması: “1.bent: aa bb cc dd / 2.bent: ee ff gg / 3.bent: hı hı  ii jj kk ll mm 4.bent: nn oo öö pp”

Şiirin Ahenk Unsurları

Uyak ve Redifler

---çocuğuyum

---soyum         “-yum” zengin uyak        
---buraların.
---kayaların     “-ların” redif; “-a” yarım uyak
---peşinde bizi
---testimizi       “-i” redif; “-iz” tam uyak
---çıngıraklarımızla
---karımızla      “-mızla” redif; “-arı” zengin uyak
---eski yeni
---geçtiğini     “-ni” tam uyak
---yüksek
---köpek       “-ek” tam uyak
---daüssılayı
---hatırayı      “-yı” redif; “-a” yarım uyak
---burada
---babam
---kurda      “-da” tam uyak
---akşam     “-am” tam uyak
---bir ayla
---yayla      “-ayla” zengin uyak (tunç uyak)
---eline al
---kaval      “-al” tam uyak (tunç uyak)
---koyun
---boyun      “-oyun” zengin uyak
---çarşı
---karşı      “-arşı” zengin uyak
---kervanları an
---çoban      “-an” tam uyak (tunç uyak)
---yediğinden
---değdiğinden     “-diğinden” redif
---uzun uzun
---ruhumuzun      “-uzun” zengin uyak (tunç uyak)
---heyecanla
---çobanla      “-la” redif; “-an” tam uyak
---dumanlarına
---çobanlarına     “-larına” redif; “-an” tam uyak

Şiirdeki Diğer Ahenk Unsurları

Şiirde ahenk; uyak ve rediflerin dışında, aliterasyon (y, r, s), asonans (e, i, a) ve kelime tekrarlarıyla (uzun uzun, bu … bu …, …yok … yok, bir… bir…, ne … ne…) sağlanmıştır. Ayrıca “çoban” kelimesi altı defa tekrar edilerek hem ahenk güçlendirilmiş hem de anlam bütünlüğü sağlanmıştır.

Şiirin İçerik Yönünden İncelenmesi

Açıklama – Yorum

Kemalettin Kamu, “Bingöl Çobanları” şiirinde Anadolu insanının yaşantısından bir kesit sunuyor. Kendisi de Anadolu’da yetişmiş bir köylü çocuğudur. Gençliği Anadolu’nun dağlarında ve kırlarında geçmiştir. Bu nedenle şair, kendini Bingöl çobanlarına yakın görüyor.

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum,

Bu dağların eskiden âşinasıdır soyum,
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,
Her gün aynı pınardan doldurup testimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla;
Kırlarda buluşuruz kızımız, karımızla.

Şair, bu bölümde Bingöl yaylalarında tanıdığı bir çobanın duygu ve düşüncelerini dile getirmeye çalışıyor.

Çoban henüz deniz görmemiştir. Soyu eskiden beri bu dağlara tanıdıktır, buraların bekçisi gibidir. Her gün tenha derelerde, vahşi kayalarda sürü peşinde koşmaktadır. Yaşantısının büyük bir kısmı kırlarda geçmektedirler, doğayla iç içedir. Dağlar, tenha dereler, vahşi kayalar onların vatanıdır. Onlar sürülerini burada otlatır, testilerini buradan doldururlar.

Bu bölümde şair, bir halk deyişi olan “ebenced” kelimesini kullanıyor. “Ebenced” kelimesinin anlamı nesilden nesile, babadan oğula ya da eskiden beri anlamlarına gelmektedir.

Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni,

Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı.
Her adım uyandırır acı bir hatırayı:

Şiirde, çobanın çevresiyle ve doğayla kurmuş olduğu çeşitli ilişkiler anlatılmıştır. Okuma yazma bilmezler. Onlar için eski ve yeni diye bir şey yoktur. Takvimleri doğadır. Zamanı doğadaki hareketlerden anlarlar. Yılların geçişini kuzulardan anlarlar. İsteklerini gerçekleştirme gibi bir imkâna sahip değillerdir. İçleri özlemle doludur. Önlerinde bir sürü, yanlarında bir köpekle dolaşıp dururlar. Her adım acı bir hatırayı uyandırır.

Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burada;

Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam,
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda.
‘Suna’mın başka köye gelin gittiği akşam.

Çoban, anılarını ve acılarını dile getiriyor. Anası onu hastanede değil doğanın içinde doğurmuş, babası çamlıkta ölmüştür. Kuzusunu karşıki bayırda kurda kaptırmış, sevgilisi başka bir köye gelin gitmiştir. Burada kuzunun kurda kaptırılmasıyla, sunam dediği sevgilisinin aynı gün gelin gitmesi arasında bir ilişki vardır. Kurdun kuzuyu kapması gibi Suna’sını da başka biri kapmıştır. Çoban için doğadaki her şeyin bir anlamı vardır.

Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla

Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.
- Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,
diye hıçkırır kaval;
Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun,
Daima eğeceksin başkalarına boyun.
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı;
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an.
Mademki kara bahtın adını koydu çoban!

Bingöl çobanının nasıl ki attığı her adımda acı bir anısı uyanıyorsa, gün bitip sürü yatınca da acı dolu anıları kavalında dile geliyor. Çoban yaptığı işten dolayı kendisinin başkaları tarafından küçümsendiğini düşünmektedir. Bunu “çoban parçasısın” ve “daima eğeceksin başkalarına boyun” dizelerinden anlıyoruz. Şehir hayatı onlar için çok uzaktır, hayallerine bile giremez. Onların gerçeği; batan güneşe karşı uçan kuşlar ve yoldan geçen kervanlardır.

… Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,

Çıngırak seslerinin dağlara değdiğinden
Anlattı, uzun uzun
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla.
Karıştım o gün bugün, bu zavallı çobanla
Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına,
      Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına.

Bingöl çobanı nasıl yaşadığını uzun uzun anlatır. Ancak anlattıkları sadece kendi hayatı değil bütün çobanların hayat tarzıdır.

Şair, son dizelerde çobanın anlattıklarından kendi duygu ve düşüncelerine geçer. Onların yaşantısına; doğayla iç içe oldukları için imrenmiş, yaşadıkları zorluklardan dolayı da üzüntü duymuştur. Onların dertlerini, duygularını, düşüncelerini, anılarını dinlemiş, onları daha iyi anlamış ve onlara saygıyla karışık bir sevgi duymuştur.

Şiirin teması: çobanlık ve kır yaşamıdır.

Şiirdeki Edebi Sanatlar

Bekçileri gibiyiz ebenced buraların” dizesinde teşbih (benzetme) sanatı vardır. Çoban, kendilerini bekçilere benzetiyor.

Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların

  Görmediği gün yoktur sürü peşinde biziteşhis (kişileştirme) sanatı vardır. Derelere ve kayalara insan özelliği veriliyor.

Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.

  Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek” “kuzular” kelimesinde teşhis ve (kapalı) istiare sanatı vardır. Kuzular insana benzetilmiş ve insani bir özellik (söyler) verilmiştir. “Arzu” kelimesi yıldızlara benzetilerek teşhis sanatı yapılmıştır. Ayrıca bu söz abartılı olduğu için mübalağa sanatı vardır.

‘Suna’mın başka köye gelin gittiği akşam” dizesinde “Suna” kelimesinde (açık) istiare vardır.

Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,

diye hıçkırır kaval” dizelerinde kaval kişileştirilir ve konuşturulur. Teşhis ve intak sanatları vardır. “Kaval” insan gibi düşünüldüğü için (kapalı) istiare sanatı, “kuru bir yaprak gibi” sözünde teşbih sanatı vardır.

Mademki kara bahtın adını koydu çoban!” dizesinde teşhis ve (kapalı) istiare sanatları vardır.

Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun” dizesinde mecaz-ı mürsel (ad aktarması) vardır. Şehrin uğultusundan usanan ruh değil kişinin kendisidir.

 Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına” dizesinde şair, gönlünü yaylaya benzeterek teşbih sanatı yapmıştır.

Dil ve Anlatım

Şiir; sade, açık, yalın ve içten bir dille yazılmıştır.

Şiirin ilk bölümünde anlatıcı çobandır. Çoban, duygu ve düşüncelerini kendi yöresel ağzıyla değil şairin anlatımıyla dile getirmiştir. Yöresel söyleyiş olarak bir tek “ebenced” kelimesi görülür. Ancak son bölümde konuşan kişi yani anlatıcı şairin kendisidir.

Şiir, pastoral özellikler taşımaktadır, ancak lirik bir söyleyişi vardır. Anadolu’daki kır ve çoban yaşamını anlatan şiir, kaynağını halk edebiyatından alan, milli zevk ve anlayışı yansıtan bir niteliğe sahiptir.

Genel Değerlendirme

Kemalettin Kamu, şiirinde dağlara, taşlara, derelere kişilik vererek adeta onları canlandırır. Bingöl Çobanları Türk edebiyatında kır ve çoban yaşamını anlatan en iyi şiirlerden biridir.

EN ÇOK OKUNAN YAYINLAR

Yağmur Şiiri İncelemesi

Çoban Çeşmesi Şiir İncelemesi

Kaldırımlar Şiir İncelemesi

Elli Kuruş Öykü İncelemesi

Otuz Beş Yaş Şiiri İncelemesi