Türk Edebiyatında Sembolizm

 

Sembol Nedir

Sembol genel anlamda “evrensel bilgi ve gerçeklerin basit ve somut bir biçimde ifade edilmesi” olarak kabul edilir. Sembol ile anlatılmak istenen en kesin ve açık bir biçimde ifade edilmelidir. Sembol evrensel bir dildir; dini, siyasi, askeri ve bilimsel alanlarda kullanılır. Bu tür semboller bütün insanlar için ortak anlam taşır.

Edebi anlamda sembol ise karmaşık bir konudur. Şiir yazarken semboller kullanan bir sanatçının o an hissettiği duyguyu tam olarak anlamamız mümkün değildir. Ayrıca sembollerden, her zaman herkes tarafından aynı şeylerin anlaşılması da beklenemez. Örneğin “mehtap” kelimesi kimisi için hüzün, kimisi için gizem, kimisi için de sevgili anlamına gelir. Semboller sadece sanatçılar için farklı anlamlara gelmez, bu durum okuyucular için de geçerlidir.

Sembolizm Nedir

Sembolizm; duyguları, izlenimleri ve sözlerdeki musikiyi öne çıkaran, görünmez sonsuz gerçekliğin ancak sembollerle yansıtılabileceğini savunan edebiyat ve sanat akımıdır.

Sembolizm akımı, 19. yüzyılda Fransa’da parnasizm akımının aşırı gerçekçiliğine, aklın her şeyin üstünde tutulmasına karşı ortaya çıkmıştır. Parnasyenlerin duygulara ve izlenimlere önem vermeyen tutumuna karşı sembolistler duygusallığa ve insanın iç dünyasına yönelmişlerdir. Onlara göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir.

Sembolizm, şiire hayal ve duygu getirmesi yönüyle romantizme benzer. Ancak bu benzerliğe rağmen sembolistler, kendilerinden önceki tüm şiir anlayışlarına karşı çıkar. Sembolizm, görülebilen gerçeklerin arkasında başka gerçeklerin bulunduğuna inanan, bu gerçeklere farklı bir yaklaşımla ulaşılabileceğini savunan bir akımdır.

Sembolizm Akımının Özellikleri

Sembolistler, olgu gerçekliğine karşı çıkıp yerine kendilerine özgü gerçeklik anlayışını koydular. Sembolistlere göre; dış dünya ve doğada gördüğümüz, algıladığımız her maddenin arkasında görünmeyen bir gerçeklik vardır. Bize görünen kısmı ise aldatmacadır. Sembolist sanatçının görevi dış gerçeklikten hareketle görünenin arkasındaki saklı bulunan gizli anlamı, ebedi ve ilahi gerçeği eserine yansıtmaktır.

Sembolistler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır. Çünkü sembolistlere göre “dış gerçek” ancak insanın algılayış biçimiyle var olur ve herkeste farklı çağrışımlar uyandırır. Bu nedenle sembolistler, dış dünyanın görüntülerini eserlerine, somut nesnel gerçekliğiyle değil, izlenimlerinden yansıyan nitelikleriyle aktardılar.

Sembolizm akımında doğa görüntüleri yarı aydınlık bir ortamda, adeta bir sis perdesiyle örtülü olarak tasvir edildi. “Alacakaranlık, ay ışığı, durgun sular, sararmış yapraklar, gezinen gölgeler, kızıl gün batımı, hüzünlü akşamlar” duygusal yansımalar biçiminde anlatıldı.

Sembolizme göre şiir, gerçeklik ile bütün bağların kesildiği noktada başlar ve sonsuzluğa doğru gelişir. Bu anlayışa göre şiir, düşünceye değil, duygulara hitap etmelidir. Şiir bir fikri anlatmak için değil, duyulmak için yazılır. Bu nedenle şiirde anlam açıkça ifade edilmez.

Sembolistler, şiiri açıklayıcı işlevinden ve kalıplaşmış hitabet özelliğinden kurtardılar. Şiirle, insan yaşantısındaki anlık duygulanmaları betimlemeyi başardılar.

Sembolist şairler, maddeci dünyadan, gerçeklerden bunalmışlardı. Bu nedenle kendilerine hayali bir dünya yaratarak, kendilerini o beldede hayal ettiler. Gerçek hayatta böylesine huzurlu bir yer bulunamayacağını bilen sembolistler, bu yeri zihinlerinde canlandırdılar ve şiirleriyle gözler önüne serdiler. Bunu yaparken de bilinen ve alışılagelmiş bütün kuralları yıktılar.

Sembolistler, “sanat için sanat” görüşüne bağlı kalarak siyasal, sosyal ve toplumsal konulardan uzak durdular.

Sembolistler, şiiri sözcüklerle yapılmış bir beste olarak kabul ettiklerinden, şiirde musikiye önem verdiler. Bunu özle biçim arasında bir uyum ögesi olarak gördüler. Sembolistlere göre, şiir için musiki zorunludur. Çünkü görünenin ötesindeki gerçekliği, varlıkların gizli ruhunu ve bunların arasındaki ilişkiyi sadece dille anlatmak mümkün değildir. Bu gizemli ilişkiler ağını ne tek başına dil ne de musiki anlatabilir. Bunun için şiirin musikiden, musikinin de şiirden yararlanması gerekir. Ancak şiirdeki musiki, dilin imkânlarıyla sınırlıdır ve kulaktan çok ruha seslenir.

Sembolizmde şair, düşüncelerinin, duygularının, hayallerinin özgün olmasına çalışır. Bu özgünlüğü sağlamak için de yeni bir dil kullanması gerekir. Bu dil cümle yapısı, kelime ve ses unsurlarıyla gelenekten farklı olmalıdır. Yeniliği sanatın asıl unsuru olarak kabul eden sembolistler, özgünlüğü görünen âlemde değil, kendi benliklerinin derinliklerinde bulurlar. Bu nedenle farklı bir dil için kelimelerin gizeminden yararlanırlar. İmge ve düşüncelerini anlatmak için yeni sözcük ve tamlamalar türetme yoluna giderler.

Sembolistlerin edebiyat alanında yaptıkları en büyük yeniliklerden biri de şiire “serbest nazım” türünü kazandırmış olmalarıdır.

Sembolizm akımının başlıca temsilcileri: Paul Verlaine, Stephane Mallerme, Arthur Rimbaud, Jean Moreas, Maurice Maeterlinch’dir.

Sembolizmin Türk Edebiyatına Etkileri

Türk edebiyatında sembolizmden ilk söz eden Edebiyat-ı Cedide yazarlarıdır. Bu yazarlardan Hüseyin Cahit, edebi akımları tanıttığı yazılarında farklı edebiyat akımlarından etkilenmenin olağan bir durum olduğunu söyler. Yazara göre, âlimlerin memleketi olmadığı gibi edebiyatın da sınırları yoktur.

Hüseyin Cahit, sembolizmden bahsettiği makalesinde edebiyat ve musiki ilişkisini Fransız edebiyatı üzerinden inceler. Bu konudaki farklı görüşleri verdikten sonra kendi düşüncelerini de söylemekten çekinmez. Hüseyin Cahit, musikiyle edebiyat, özellikle de şiir arasında pek çok ortak nokta olduğunu ifade eder. Bu ilişkinin temel sebebi de bütün edebi eserlerin kulağa hoş gelme amacının olmasıdır. Aslında musiki ile şiir birbirinden çok farklıdır. Ancak her ikisi de insan ruhuna seslenir.

Türk edebiyatında Cenap Şahabettin’in de Ahmet Haşim’in de sembolistliği tartışılan bir konudur. Genel düşünce şiirlerinde sembolist unsurlar görülse de her iki şairin tam anlamıyla sembolist olmadıkları yönündedir. Zaten her iki şair de herhangi bir edebi akıma bağlı olduklarını kabul etmez.

Cenap Şahabettin’e göre edebiyatta güzellik unsuru, hiçbir koşula bağlı olmaksızın her zaman, her durumda vardır. Her faydalı şeyin aynı zamanda güzel olması mümkün değildir. Yazar için sanat eserinin tek bir faydası vardır; o da okuyucu üzerinde bıraktığı etkidir.

Cenap Şahabettin, edebi eserin okuyucuda tatlı bir esinti, bir hülya uyandırması gerektiğini söyler. Bu düşünce bize, sembolizmin temel dayanaklarından biri olan rüya kavramını hatırlatmaktadır.

Cenap Şahabettin’in edebi eseri musikiye benzetmesi, akla sembolist şairlerin musikiye ve ahenge verdiği önemi akla getirmektedir.

Cenap Şahabettin’in sembolizme uygun olan görüşlerinden biri de edebi eserdeki biçime ait söylemleridir. Bilindiği üzere sembolist şiir anlayışı şiirdeki kuralları yerle bir etmiş, serbest nazım ilk kez sembolist anlayışın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Cenap Şahabettin de güzel bir eseri tarif ettiği makalesinde nazım çeşitliliğini edebiyatın ilerlemesi olarak görür. Cenap Şahabettin, neyin şiir olduğunu şu sözlerle ifade eder:

Şiirin insana verdiği hayalde özel bir his ve özel bir heyecan olması gerekir. Şiirin verdiği hayal, içimizde çağlar, adeta coşar. Ama en belirgin hissedilen duygu ise belirsizlik duygusudur. Bir metin bütün bunları hissettiren bir hayal veriyorsa işte o zaman şiir olur.

Cenap Şahabettin’in bu şiir tanımı sembolist şiir anlayışına uygundur. Sembolizmde hayal ve belirsizlik ilişkisi önemlidir.

Sembolistler, özellikle anlaşılmadıkları için eleştirilmiştir. Oysa sembolistler “anlaşılmak için değil duyulmak, hissedilmek için” yazmışlardı. Cenap Şahabettin’in bazı şiirleri de benzer eleştirilere maruz kalmıştır.

Cenap Şahabettin, yazılarında şairin kaleminden nadide kelimelerin, duyulmamış tamlamaların, yeni cümlelerin dökülmesi gerektiğini söyler. Bir hayali ve manayı ifade etmek için belki de hiç yan yana gelmemiş eski iki kelimenin yan yana gelebileceğini ifade eder. Bütün bunların sonucunda şair amacına ulaşır ve heyecanını okuyucuya ulaştırır. Bu açıdan yeni tabirler kullanmak doğal hatta gereklidir. Şairdeki bu anlayış sembolistlerin üslup konusundaki görüşlerine uygundur.

Türk edebiyatında, sembolizm denince ilk akla gelen isimlerden biri de Ahmet Haşim’dir.

Ahmet Haşim’in “Bir Günün Sonunda Arzu” şiiri yayınlanınca yoğun eleştirilere maruz kalır. Şiirle dalga geçen hatta mizah konusu yapanlar bile olur. Bunun üzerine Ahmet Haşim, edebiyatımızda örneğine az rastlanan bir yazı kaleme alır. Şiir anlayışına uygun değerlendirmeleri yaptığı bu yazısına “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adını verir. Şiirde “mana ve vuzuh (anlam ve açıklık)” üzerinde durduğu bu makalesi, her yönden sembolist şiir anlayışını anımsatır. Ahmet Haşim, şiirde anlam ve açıklık arayanların şiiri felsefe, nutuk, tarih gibi kavramlarla karıştırdığını söyler. Oysa şiir, musiki gibi, resim gibi, heykel gibi kendine özgü araçları olan ve hüner gerektiren bir iştir. Ahmet Haşim, şiirle ilgili görüşlerini şöyle ifade eder:

Hâlbuki şair, ne bir hakikat habercisi, ne bir belagatli insan, ne de bir vâz-ı kanundur. Şairin lisanı nesir gibi anlaşılmak için değil fakat duyulmak üzere vücut bulmuş, musiki ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakın, mutavassıt bir lisandır. Nesirde üslubun teşekkülü için zaruri olan anâsırın hiçbiri şiir için mevzu-ı bahs olamaz. Şiir ile nesir, bu itibarla, yekdiğeriyle nispet ve alakası olmayan, ayrı nizamlara tâbi, ayrı sahalarda, ayrı eb’ad ve eşkâl üzere yükselen, ayrı iki mimaridir.

Ahmet Haşim, bu sözleriyle, şiir diliyle yazı dilini birbirinden ayırır. Ona göre nesir, akıl ve mantığa dayanır. Şiir ise sırların ve bilinmeyenin içine gömülmüş isimsiz bir kaynaktır.

Ahmet Haşim’e göre şiir anlaşılmak için yazılmaz. Şiirde kıymetli olan kelimelerin manası değil, mısranın ahengidir. Ahenk için mana feda edilirse, ruh bu eksikliği kapatacaktır. Çünkü şiirde ahengin ve musikinin hedefi insan ruhudur. Ahmet Haşim de sembolist şairler gibi şiirde anlama değil, musiki ve ahenge önem vermektedir. Şiirin açık ya da anlaşılır olması sınırları ve kesin kuralları olmayan belirsiz bir istektir.

Ahmet Haşim’e göre şiir okuyucunun ruhuna seslenmelidir. Büyük şairler, okuyucuları tarafından tam olarak anlaşılamaz. Gerçek şiir dayanıklı şehir kapılarına benzer. Nasıl ki bu kapılar kolayca aşılamazsa, gerçek şiir de kolayca anlaşılmaz, çaba gerektirir. Ayrıca en güzel şiir anlamını okuyucunun ruhundan alan şiirdir. Ahmet Haşim’in şiirde anlam hakkında söyledikleri, sembolistlerin söylediklerine oldukça uygundur.

Ahmet Haşim, serbest veznin şiire getirdiği yeniliklerin farkındadır. Bu nedenle şiirlerinde serbest vezin kullanarak, sembolistlerin Fransız şiirinde yapmak istediklerini Türk şiirinde yapmıştır. Şairin, serbest nazımla yazdığı şiirlerinde sembolist şairlerin etkisi açıkça görülür. Bu da Ahmet Haşim’in sembolizmi benimsediğinin ve kendine örnek aldığının bir göstergesidir.

Edebiyatımızda sembolizmle ilgili kaynaklara baktığımızda Cenap Şahabettin ve Ahmet Haşim’in bu akıma şairane bir ruhla yaklaştığını, sembolizmin şiir anlayışını, kendi şiir anlayışlarının merkezinde değerlendirdiklerini görürüz.

Türk edebiyatında sembolizm, ortaya çıktığı andan itibaren yakından takip edilmiş ve anlaşılmıştır. İlk dönemlerde sembolizme uygun şiirler tam anlamıyla ortaya konmasa da sonraki dönemlerde bu akımın eserlere yansıması açıkça görülmüştür.

Hüseyin Cahit, Ali Canip Yöntem ve Ahmet Rasim gibi bu işin kuramını ve bilimini kavramış kişilerin yazıları ise bu akımın en kuramsal ve akademik bilgilerini içermektedir. Bu yazılar sayesinde sembolizm akımının doğru ve bilinçli bir biçimde tanınması sağlanmıştır.

Kaynakça

Akay, Hasan (2020) Cenap Şahabeddin. İstanbul: Şule Yayınları
Akyüz, Kenan (2017) Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri. İstanbul: İnkılâp Kitabevi
Alkan, Erdoğan (2006) Sembolizm. İstanbul: Varlık yayınları
Altuntaş, Cennet (2016) Türk Edebiyatında Sembolizm. Ankara: Yüksek Lisans Tezi 
Banarlı, Nihat Sami (2001) Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi
Bezirci, Asım (1979) Ahmet Haşim. İstanbul: Gözlem Yayınları
Çetişli, İsmail (2019) Batı Edebiyatında Edebi Akımlar. Ankara: Akçağ Yayınları
Enginün, İnci (2012) Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları. İstanbul: Dergâh Yayınları
Karaalioğlu, Seyit Kemal (1971) Edebiyat Akımları. İstanbul: İnkılâp ve Aka Kitabevleri
Tanpınar, Ahmet Hamdi (2011) Edebiyat Üzerine Makaleler. İstanbul: Dergâh Yayınları

EN ÇOK OKUNAN YAYINLAR

Yağmur Şiiri İncelemesi

Çoban Çeşmesi Şiir İncelemesi

Kaldırımlar Şiir İncelemesi

Otuz Beş Yaş Şiiri İncelemesi

Elli Kuruş Öykü İncelemesi