Harnâme İncelemesi

 


Harnâme İncelemesi

Harnâme

(Münâsebet-i Hikâyet)

Bir eşek vârimiş zaif ü nizâr
Yük elinde katı şikeste vü zâr

Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi

Ol kadar çekeridi yükler ağır
Ki teninde tü komamışdı yağır

Nice tü kalmamıştı et ü deri
Yükler altında kana batdı deri

Ayduridi gören bu suretlu
Tan degül mi yürür sünük çatlu

Dudağı sarkmış u düşmiş enek
Yorulur arkasına konsa sinek

Toğranuridi arpa arpa teni
Gözi görünce bir avuç samanı

Kargalar dirneği kulağında
Sinegün seyri gözi yâğında

Arkasından alınsa pâlânı
Sanki it artuğıydı kalanı

Birgün ıssı ider himâyet ana
Ya’ni kim gösterir inâyet ana

Aldı pâlânını vü saldı ota
Otlayarak biraz yüridi öte

Gördi otlakta yürür öküzler
Odlu gözler ü gerlü göğüzler

Sömürüp eyle yirler otlağı
Ki çekicek kılın tamar yağı

Boynuzı ba’zısının ây gibi
Kiminün halka halka yây gibi

Böğrüşüp çün virürler âvâze
Yankulanurdı tağ ü dervâze

(…)

Kaçar eşek acıyurak canı
Dökülüp yaşı yirine kanı

Uğrayu geldi pîr eşek nâgâh
Sordı hâlini kıldı derdile âh

Yirmürü inleyü didi iy pîr
Har-ı rûbâh bigi pür-tezvir

Bâtıl isteyu haktan ayrıldum
Boynuz umdum kulaktan ayrıldum

                                      Şeyhi

Günümüz Türkçesiyle

Zayıf ve cılız bir eşek varmış, yük taşımaktan pek kırgın ve inleyen bir durumda.

Bazen odun bazen su taşırdı. Gece ve gündüz keder ile sıkıntı içindeydi.

O kadar ağır yükler taşırdı ki yaralar derisinde tüy bırakmamıştı.

Öyle ki et ve derisinde tüy kalmamıştı. Yükler arasında derisi kana batmıştı.

Onu bu halde gören “birbirine çatılmış kemiklerin yürümesi şaşılacak şey değil mi” derdi.

Dudağı sarkmış ve çenesi düşmüştü. Arkasına sinek konsa yorulurdu.

Gözü bir avuç saman görse vücudu arpa gibi parça parça doğranırdı.

Kargalar derneği kulağında, sineğin seyri gözünün yağındaydı.

Arkasından alınsa palanı sanki it artığıydı kalanı.

Bir gün sahibi onu himaye etti, yani ona iyilik gösterdi.

Palanını aldı ve onu ota saldı. Otlayarak biraz öteye yürüdü.

Otlakta gözleri ateşli, göğüsleri gerilmiş yürüyen öküzler gördü.

Otları öyle sömürerek yiyorlardı ki kıllarını çekince yağları damlardı.

Bazısının boynuzu ay gibi, kimininki halka halka yay gibiydi.

Böğrüşüp bağırdıkları zaman dağ ve kale kapısı yankılanırdı.

(…)

Eşek canı acıyarak kaçar, dökülür yaşı yerine kanı.

Yaşlı eşek yakınına gelerek halini sordu. Eşek dert il ah etti.

Acındırarak, inleyerek dedi ki: ey yaşlı ve koca tilki gibi hilekâr

Gerçek olmayacak şeyi isteyip haktan ayrıldım. Boynuz umdum kulaktan ayrıldım.

Eser Hakkında

Gerçek adı Yusuf Sinan olan Şeyhi, tanınmış bir hekim ve şairdir. Harnâme onun en çok bilinen eseridir. Eserin II. Murat’a ve I. Mehmed’e sunulduğuna dair rivayetler vardır.

Bir rivayete göre Hüsrev ü Şirin’i yazan Şeyhi’nin padişahtan bol miktarda bağış aldığı belirtilir. Şeyhi, memleketine dönerken yolda baskına uğrar ve soyulur. Her şeyini kaybeden Şeyhi’nin halini arz etmek için Harnâme’yi yazdığı ifade edilir.

Başka bir rivayette padişah Çelebi Sultan Mehmet’in gözünü tedavi ettiği için Tokuzlar köyünün kendisine tımar olarak verildiği söylenir. Bu riayete göre Şeyhi, Tokuzlar köyüne giderken tımarın eski sahipleri tarafından dövülür ve her şeyi elinden alınır. Şair, Harnâme’yi yazarak durumunu padişaha arz eder.

Harnâme, kendi içersinde eleştiri barındıran satirik (hiciv) bir eserdir. Eşeğin ağzından insanın dünyasına ayna tutan şair, hayal ile gerçeği yüzleştirmiş; mizah ile şiiri, övgü ile yergiyi sembolik bir anlatımla karşı karşıya getirmiştir.

Harnâme, 126 beyitten oluşan kısa bir mesnevidir. Bir mesnevide bulunması gereken tevhid, na’t, medhiye, sebeb-i telif, asıl hikâye, dua bölümleri vardır.

Harnâme, geleneksel tertibe uygun olarak yazılmış bir mesnevi olması bakımından modern anlatı türlerinden hikâye ve romandan farklıdır. Ancak eser yapı unsurları, anlatı teknikleri ve içerik bakımından söz konusu türlerle benzer özellikler gösterir. Aynı zamanda Türk edebiyatında ilk fabl örneği kabul edilebilir.

Olay Örgüsü

Bazen odunda, bazen suda çalıştırılan, yük çekmekten perişan olmuş bir eşek varmış.

Eşeğin çektiği ağır yüklerden dolayı sırtında yaralar oluşmuş, bakımsızlıktan zayıf ve bitap düşmüş.

Bir gün eşek, sahibi tarafından serbest bırakılır. Başıboş bir biçimde dolaşırken tarlada otlayan öküzleri görür. Öküzlerin ihtişamlı boynuzları, semirmiş göğüsleri onu öküzlere özenmeye sevk eder. Eşek, şekil ve surette kendilerine benzeyen öküzlerin niçin bu derece rahat ve gösterişli yaşadığını sorgular.

Bu durumu anlayabilmek için pir eşeğe gider. Yaşlı eşek, öküzlerin yaradılıştan boynuzlu olduklarını ve işlerinin ekin işlemek olduğunu, eşeklerin ise işinin yük taşımak olduğunu söyler.

İstediği cevabı yaşlı eşekten alamayan zayıf eşek onun yanından ayrılarak tıpkı öküzler gibi arpa ve buğday işlemeye ve dişlemeye karar verir.

Zayıf eşek, karşısında yemyeşil bir tarla görünce var gücüyle önüne gelen her şeyi iştahla yemeye başlar. Karnını iyice doyurduktan sonra şarkı söylemeye yani anırmaya başlar. Onun sesini duyan tarla sahibi gördüğü manzara karşısında büyük bir öfkeye kapılır. Önce eşeği döver. Bununla yüreği soğumayan tarla sahibi eşeğin kuyruğunu ve kulaklarını keser.

Eşek, acı içinde kaçmaya başlar. Yolda pir eşeğe rastlar. Yaşlı eşek onun halini hatırını sorar. Zayıf eşek inleyerek, olmayacak şeyler istemesi sonucunda kulağını ve kuyruğunu kaybettiğini şu sözlerle ifade eder: “Batıl isteyü haktan ayrıldım / Boynuz umdum kulaktan ayrıldım”

Biçimsel Yapı

Harnâme, olay anlatımı esasına dayalı ölçülü, uyaklı bir mesnevidir.

Eser, aruz ölçüsünün “fe i lâ tün (fâ i lâ tün) / me fâ i lün / fe i lün (fâ lün)” kalıbıyla yazılmıştır.

Eserde her beyit kendi içinde kafiyelidir.

126 beyitten oluşan eserin ilk 7 beyiti “tevhid” bölümüdür. Sonraki 5 beyit “na’t”tır. Bu bölümden sonra 26 beyitlik “dua-yı devlet-i şâh” bölümü gelir. Bu bölümün ilk 22 beyitinde padişaha övgüde bulunulur. Anılan bölümün son beyitinde şair, padişahın devrindeki her şeyin olumlu gitmesine rağmen kendi bahtsızlığından yakınır. Sonraki bölüm “Münasebet-i Hikayet” başlığını taşıyan asıl hikâyenin anlatıldığı bölümdür. Bu bölümden sonra eser“dua” bölümüyle sona erer.

Şair, eserinin hikâye bölümünü genellikle insan dışı varlıklar üzerine kurgulamıştır. Bu nedenle fabl türüne benzerlik gösterir.

Bu eserde eşeğin başından geçen olaylar alegorik bir tarzda anlatılmıştır. Eser, verdiği mesajlarla her dönem insanına hitap etmektedir.

Eserde olaylar ve zaman kronolojik olarak ilerler. Sadece yaşlı eşeğin bilgeliğini anlatmak için geriye dönüş tekniği kullanılarak geçmiş zamanlardan bahsedilir.

Eserde belirgin bir zaman ve mekân yoktur. Mekân olarak tarla ve otlaktan bahsedilir.

Tema – Ana fikir

Elindekilerin kıymetini bilmeyen, daima fazlasını arzulayan açgözlü insanların başına gelebilecekleri konu alan eserin ana fikri son iki dizede dile getirilmiştir.

“Batıl istedim haktan ayrıldım / Boynuz umdum kulaktan ayrıldım”

Bu dizelerde şair, olmayacak şeyler isteyip doğru yoldan ayrılanların sahip olduklarını da kaybedebileceğini dile getiriyor.

Kişiler

Eserin hikâye bölümü şahıs kadrosu itibarıyla genellikle insani özellikler gösteren insan dışı varlıklar üzerine kurulmuştur. Bu bölüm başkahraman eşeğin özelliklerinin tasviriyle başlar. Eşek, zayıf ve çelimsizdir. Yük taşımaktan hali perişandır. Bütün gün odun ve su taşıyan eşek daima kahır ve dert çekmektedir. Ağır yükler taşımaktan vücudu yara bere içinde kalmıştır.

Eşeğin fiziki özelliklerindeki zayıflık onun yaradılış özelliği olmayıp gece gündüz çalıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Şair, eşeği bu halde görenlerin hayretler içinde kaldığını söyler. Öyle ki sırtından palanı alınınca geriye kalan sanki it artığıdır. Başkahraman eşek çok kötü bir durumdadır. Eşeğin fiziki durumu başına gelecekler açısından önemli bir rol oynar.

Şeyhinin hikâyesinde bahsi geçen kargalar ve sineklerden ayrıntılı bir biçimde bahsedilmez. Bunlar eşeğin ölmesinden medet uman fon karakterlerdir.

Eşeğin sahibi bir gün eşeğin palanını sırtından alıp onu serbest bırakır. Eşek gezinirken otlakta gördüğü öküzler onu hayrete düşürür. Eşek, öküzlerin semirmiş, iri ve güçlü yapısına özenir. Ayrıca iri yapılarını süsleyen boynuzlarını aya benzetirken bazılarını da yaya benzetir.

Eşek, öküzleri sadece dış görünüşüyle değerlendirmez, pek çok yönden onlara olan hayranlığını dile getirir. Öküzler, gönülleri rahat bir biçimde gezer. Ne yük ne de palan dertleri vardır.

Eşek, kendisiyle öküzleri karşılaştırır. Surette aynı olmalarına rağmen onların başındaki taç ve rahatlık neden diye sorar. Öküzlerin aşırı rahatlık bolluk içersinde olmaları eşeğin bu durumu sorgulamasına neden olur.

Eşek, zihninde oluşan pek çok soruya cevap bulmak için pir eşeğin kapısını çalar. Pir eşek akıllı ve bilgili bir eşektir. Karşılaştığı durumlar karşısında anlayışlı olan bu eşek, olaylara ve nesnelere yüzeysel bakmaz. O, hikmet sahibi, görmüş geçirmiş bir karakterdir.  Şair, pir eşeği zihin yapısıyla akıllı ve mükemmel bir eşek olarak tanıtır.

Hikâyenin insan karakterleri olan eşeğin sahibi ve tarla sahibi birbirine benzer. Eşeğin sahibi, onu zor işlerde çalıştıran acımasız biridir. Tarla sahibi de ekinlerin durumunu görünce eşeğin kuyruğunu ve kulaklarını kesecek kadar acımasızdır.

Bakış açısı ve anlatıcı

Harnâme’nin hikâye bölümü “hâkim bakış açısı” ve “3. şahıs ağzıyla” anlatılmıştır. Anlatıcı olayları kurgular, kahramanları yönlendirir, onların iç dünyalarında geçenleri bilir.

Anlatım Teknikleri

Eserin hikâye bölümünde “anlatma”, “tasvir”, “diyalog”, “iç monolog”, “geriye dönüş” ve  özetleme” teknikleri kullanılmıştır.

Dil ve Anlatım

Şair, Harnâme’de Türkçeye hâkimdir. Onun hâkimiyeti sadece Türkçeyi değil, Arapça ve Farsçayı da kapsamaktadır.

Eserde çoğunlukla Farsça tamlamalar kullanılmasına rağmen Arapça tamlamaların da kullanıldığı görülür.

Harnâme’nin tevhid, na’t, ve padişahı öven bölümlerinde daha çok yabancı kökenli kelimeler kullanılmışken asıl hikaye kısmında daha açık ve anlaşılır bir dil kullanıldığı görülmektedir.

Şair, eserinin bazı beyitlerinde sanatsal kaygı gütmezken, kimi beyitlerde edebi maharetini ortaya koymaya çalışmıştır.

Eserdeki Edebi Sanatlar

Harnâme’de kahramanların genellikle insan dışı varlıklardan seçilmesi dolayısıyla pek çok beyitte “teşhis” sanatı yapıldığı görülmektedir. Örneğin:

Uğrayu geldi pîr eşek nâgâh
Sordı hâlini kıldı derdile âh dizesinde teşhis (kişileştirme) sanatı var.

İnsan dışı varlıkları konuşturma sanatı olan “intak” sanatının olduğu her yerde “teşhis” sanatının da olduğu unutulmamalıdır. Eserde özellikle eşekle, akıllı eşek arasındaki diyaloglarda intak sanatından faydalandığı görülmektedir. Örneğin:

Yirmürü inleyü didi iy pîr
Har-ı rûbâh bigi pür-tezvir dizelerinde intak sanatı var.

Boynuzı ba’zısının ây gibi
Kiminün halka halka yây gibi dizelerinde “teşbih” (benzetme) sanatı var.

Şair, eşeği tanıtırken “mübalağa” sanatı yapmış yani eşeği abartılı bir biçimde anlatmıştır.

Genel değerlendirme

Harnâme, mizah ve hiciv bakımından önemli bir eserdir. 15. yüzyılda yazılmasına rağmen eserin şöhreti günümüze kadar ulaşmıştır. Eserin beğenilmesinin en önemli nedenlerinden biri de işlenen konunun güncelliğini koruyabilmesidir.

Şeyhi, eserinde kullandığı dil ve üslup bakımından dönemine göre oldukça başarılıdır. Mesnevide yer yer Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalara yer verilse de esere hâkim olan dil Türkçedir. Harnâme, Türkçenin başarılı eserlerinden biridir. Bu başarı anlatımda da kendini gösterir.

Şair, eserinde merak uyandıran öğeleri birbiri ardınca sıralar. Bu okuyucuda eserin sonunda ne olacağı duygusunu uyandırır. Okuyucu hep bir sonraki adımda neler olacağını merak eder. Eserin sonundaki trajikomik durum okuyucuda eşeğe karşı bir acıma hissi uyandırır.

Şair, "Harname"de sade ve anlaşılır bir dil kullanmasının yanında, edebi sanatları kullanma açısından da başarılıdır.

EN ÇOK OKUNAN YAYINLAR

Yağmur Şiiri İncelemesi

Çoban Çeşmesi Şiir İncelemesi

Kaldırımlar Şiir İncelemesi

Otuz Beş Yaş Şiiri İncelemesi

Elli Kuruş Öykü İncelemesi