Toplumcu Gerçekçi Edebiyat Akımı


Toplumcu Gerçekçilik Nedir

Toplumcu gerçekçiliğin oluşmasında Birinci Dünya Savaşı’yla (1914 – 1918) ardından gelen Rusya’daki Ekim Devrimi’nin (1917) büyük etkileri oldu. Ekim Devrimi, kapitalist toplum düzeninin yeni bir toplum düzenine dönüştürme sürecini başlatacak düşüncelerin yaygınlaşmasına, bu düşüncelerin yazınsal ürünlerin dokusu içinde yer almasına yol açmıştır.

Toplumcu gerçekçilik, toplumsal çatışmayı ve bu çatışmanın insan üzerindeki etkilerini yansıtan bir akımdır. Bu yansımanın en güzel örneklerini Gorki’nin çizdiği insan manzaralarında görebiliriz.

Gorki, kapitalist düzenin acımasızlığını, geleceğe olan umut ve iyimser bir yaklaşımla eserlerinde sergilemiştir. Bunu yaparken insanın hem kendisini hem çevresini değiştirebileceği gerçeğini, kendi yazgısının belirleyicisi olduğunu vurgulamıştır. Okuyucuya kendi kendisinin efendisi olabilmesi için savaşması gerektiğini nedenleriyle birlikte göstermiştir. Anlatımını bu yönde biçimlendirmiştir.

Toplumcu gerçekçi edebiyat anlayışında ideolojik boyutun ağır basması, estetik ve sanatsal yönlerin arka plana atılması demek değildir. Toplumcu gerçekçiler, şekilciliğe ve şablonculuğa temelde karşıdır. Çünkü insan içinde bulunduğu toplumsal çevrenin ürünü olarak duyan, düşünen, tasarlayan bir varlıktır ve bu özellikleriyle birlikte yansıtılmalıdır.

Toplumcu gerçekçi edebiyat, bireyle toplumsal düzen ve yapı arasındaki çatışmayı yansıtma yerine bu çatışmayı ortadan kaldıracak, bireylerin gelişmesine olanak sağlayacak, onları ruhsal ve fiziksel çöküşten, ahlaki yozlaşmadan kurtaracak bir düzeni yansıtmayı amaçlar. Bu yönüyle eleştirel gerçeklikten ayrılır.

Toplumcu gerçekçilikte kahraman ülküleştirilmez, içinde bulunduğu toplumsal koşullar ve ilişkiler içinde ele alınır. Ancak bu koşullar ve ilişkileri kişiliğini geliştirme yönünden değiştirmeye çalışır. Kahraman, kendi kişisel çıkarlarını toplumsal çıkarlarla bütünleştirmiş bir kişidir. Erişilemeyecek bir düşün ardında değildir, geleceğe yönelik düşle beslenmiş imgeler ve coşkusal öğeler taşımaktadır.

Edebiyatta toplumcu gerçekçilik görüşü, toplumsal meseleleri sanatçı gözünden yine topluma yansıtma ilkesiyle anlam kazanan bir edebi akımı ifade eder. Bu nedenle şair ve yazarlar topluma karşı sorumludur.

Toplumcu Gerçekçi Akımın Özellikleri

Toplumcu gerçekçi edebiyat; işçi, köylü ve halk kavramları ile hümanist düşünceler etrafında şekillenen bir edebiyattır.

Toplumcu gerçekçi anlayışın ekseninde “insan, toplum ve üretim ilişkileri” vardır.

Bu anlayışa göre “sanat toplum içindir”. Ödün verilmeyen bir yaklaşımla bu ifade “sanat halk içindir” biçiminde ses bulur.

Toplumcu gerçekçi edebiyat eğitsel bir işlevle yüklüdür. Bu anlayışa göre sanat, bütün dinsel ve töresel bağlardan kurtulmalıdır.

Toplumcu gerçekçi edebiyat belli bir dünya görüşüne dayalı “tezli” bir edebiyattır. Eserlerde umut yüklü, İyimser bir bakış açısı hâkimdir.

Toplumcu gerçekçi yazarlar, toplumsal sorunlar ve çatışmaları anlattıkları eserlerinde genel olarak köy, kasaba, mahalle ve fabrikaları mekân olarak seçmişlerdir.

Eserlerde toplumsal sorunlar öne çıkarılır. Köyden kente göç, işsizlik, iş hayatındaki zorluklar, toprak ağalığı ve benzeri konular, barındırdığı çelişkileriyle birlikte belirgin bir biçimde verilerek işlenir. Çatışma ve gerilimin tarafları içinde bulundukları sosyal sınıflar vurgulanarak anlatılır.

Bu anlayışa göre yazılan eserlerde, realizm ve natüralizmin etkileri görülür.

Eserlerin yazılmasında konuşma dili benimsenmiştir. Roman ve hikâyelerde geçen diyaloglarda kişilerin yöresel ağzı kullanılmıştır.

Eserlerde nasıl anlatıldığından çok neyin anlatıldığı önemlidir. Bu nedenle biçimden çok içeriğe önem verilir. Romanlardaki güçlü betimlemeler dikkat çeker.

Toplumcu gerçekçi şiir, o güne kadar görülmemiş, denenmemiş bir görsellik ve karmaşık biçimli teknikler barındıran bir özellik gösterir. Politik içerik taşıması ise etkileme ve belirleme gücünü yükseltmiştir.

Türk Edebiyatında Toplumcu Gerçekçilik

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na fiili olarak katılmamış olsa da başta ekonomik ve sosyal bakımlardan pek çok alanda savaşın sarsıcı ve yıkıcı etkisi altında zorlu bir süreç geçirdi,

1946 yılında tek partili dönemin sona ermesiyle birlikte ülkede hem siyasal hayatta hem de ekonomik kalkınma hareketleriyle birlikte gündelik hayatta ciddi değişimler meydana geldi.

Tarımda makineleşmenin sonucu olarak kırsaldaki nüfusun hızla şehirlere göç etmesiyle birlikte yeni bir sosyal tabaka oluştu. Bu durum, kentlerdeki yoğunluğun artmasına karşın henüz sanayileşme sürecini tamamlamamış olan Türkiye’de yeterli iş imkânının bulunmaması nedeniyle nüfusun büyük çoğunluğunda geçim sıkıntısı görüldü,

Türkiye’nin ekonomik ve siyasal yapısı 1950’lerden sonra çok ciddi bir değişime uğradı. Bu değişimin asıl nedeni İkinci Dünya Savaşı sonrası bütün dünyayı etkisi altına alan değişim dönüşüm rüzgârının Türkiye’ye yansımasıydı.

Köylünün şehir hayatında tutunamaması, onun kent insanıyla arasındaki hem ekonomik hem de kültürel uyumsuzluğun bir sonucu olarak ortaya çıktı.

Gündelik işlerde çalışarak yaşamını sürdürmeye çalışan köylü ile kent insanı arasındaki bu ekonomik fark toplumsal bir çatışmaya dönüştü. Böylece edebiyatımızda temelleri atılan “toplumcu gerçekçilik” akımı hızla gelişti.

Başlangıçta Sabahattin Ali ve Sadri Ertem’in eserleriyle ortaya çıkan ve esasen Anadolu köy ve kasabalarının sorunlarını dile getiren toplumcu gerçekçi akım, 1930’ların sonunda Kemal Bilbaşar ve Samim Kocagöz gibi yazarlarla alanını genişletti.1960’lı ve 1970’li yıllarda özellikle roman alanında varlığını güçlü bir biçimde sürdürdü.

1930’larda görülen Anadolu insanının gerçeği, toplumsal değişimle yaşanan sancıları anlatan öykü ve romanlar, toplumcu gerçekçi edebiyatın kuruluşunun ilk örnekleri niteliğindedir.

Bu dönemde işçilerin, köylülerin, dar gelirlilerin yaşam tarzı toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla sunulmuş, köyden kente geçişin getirdiği sorunlar dünya görüşlerine göre başarılı bir biçimde yansıtılmıştır. Toplumcu gerçekçi akım doğrultusunda eser veren yazarların bir bölümü özellikle köy sorunlarına eğilmişlerdir.

1950’li yıllarda Köy Enstitüsü yazarlarının çabalarıyla köy olgusu romanlarda daha farklı bir şekilde ele alınmaya başlamıştır. Köy Enstitülerinde yetişen köy kökenli yazarlar konularını daha çok toprağa bağlı insanların hayatlarını işleyen eserler yazdı. Bu dönemde yazılan Mahmut Makal’ın köy notlarını içeren “Bizim Köy” adlı kitabının yayınlanmasıyla, Fakir Baykurt ve Talip Apaydın gibi yazarların eserleriyle köye ve köy hayatına ilgi daha da arttı.

1960’lardan itibaren Fakir Baykurt, Kemal Bilbaşar, Yaşar Kemal gibi yazarlar köy ve kasaba sorunlarını işlemeyi sürdürürken; Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin gibi yazarlar bir süre sonra kent insanını ve büyükşehir sorunlarını da ele alan konulara yöneldi.

Bu akımın yazarları özelikle; köylerdeki toprak kavgalarını, ağa-köylü, zengin-fakir, güçlü-zayıf, köyden kente göç, dar gelirlilerin sorunları ve geçim mücadelesi gibi konuları işlediler. Bu dönemin yazarları eserlerini konuşma diliyle yazmış, kahramanları bölgesel ağızlarına göre konuşturmuş ve güçlü tasvirler yapmışlardır.

Bu dönemde özellikle Batı Anadolu bölgesindeki köylerin ve köylülerin sorunlarını anlatan Kemal Bilbaşar’ın ağa-köylü çatışmasını “aşk” ekseninde anlattığı eserler dikkat çeker.

Türk şiirinde sıradan insanın günlük yaşantısını, bireysel sorunlarını ve toplumu ilgilendiren konuları işleyen Nazım Hikmet, şiirde yeni bir dönem başlattı. Sosyal meselelerin şiire dâhil olması, toplumsal hayatı etkileyen pek çok sorunun şiirde yer bulması bu dönemde gerçekleşti.

Bu düşünceye göre şair ve yazarlar, içinde yetiştiği ve kendini oluşturduğu topluma karşı sorumludur ve toplumsal sorunları dile getirmek zorundadır. Bu görevi üstlenerek eserlerini toluma takdim eden şair ve yazarlar, ülkenin içinde bulunduğu türlü sorunları; eşitsizlik, adalet arayışı, siyasi gerilimler, sosyal ve ekonomik sıkıntıları dert ederek, türlü baskılara karşı durarak kendi sanatsal mücadelelerini sürdürdüler.

Bu akımın içinde yer alan: Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Sadri Ertem, Samim Kocagöz, Kemal Bilbaşar, Necati Cumalı, Kemal Tahir, Rıfat Ilgaz, Talip Apaydın, Ahmet Arif, Ataol Behramoğlu, Muzaffer İzgü, Oktay Akbal, Vedat Türkali… gibi yazarlar kendi alanlarında başarılı eserler vererek toplum üzerinde bir hayli etkili oldu.

Toplumcu gerçekçi akım genel ve kapsayıcı bir yaklaşım olup tüm sanat alanları için yaygın bir etki alanına sahiptir. Bu akımda sadece edebiyat alanında değil resim, müzik ve sinema alanında da pek çok eser verilmiştir.

Kaynakça

Belge, Murat (2006) Edebiyat Üstüne Yazılar. İstanbul: İletişim Yayınları
Bezirci, Asım (1993) Temele Gül Dikenler. İstanbul: Evrensel Basım Yayın
Cengiz, Metin (2015) Toplumcu Gerçekçi Şiir 1923-1953. İstanbul: Şiirden Yayınları
Enginün, İnci (2005) Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı. İstanbul: Dergah Yayınları
Gürbilek, Nurdan (2001) Vitrinde Yaşamak. İstanbul: Metis Yayınları
Karaalioğlu, Seyit Kemal (1985) Türk Edebiyatı Tarihi (cilt 3-4). İstanbul: İnkılâp Yayınevi
Kurdakul, Şükran (1992) Çağdaş Türk Edebiyatı-4. İstanbul: Bilgi Yayınevi
Oktay, Ahmet (1993) Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları
Tanpınar, Ahmet Hamdi (2011) Edebiyat Üzerine Makaleler. İstanbul: Dergâh Yayınları

EN ÇOK OKUNAN YAYINLAR

Yağmur Şiiri İncelemesi

Çoban Çeşmesi Şiir İncelemesi

Kaldırımlar Şiir İncelemesi

Otuz Beş Yaş Şiiri İncelemesi

Elli Kuruş Öykü İncelemesi